Görüşme Tekniğinin Özellikleri Nelerdir? Öğrenmenin Dönüştürücü Gücüne Pedagojik Bir Bakış
Öğrenme, yalnızca bilgi edinme süreci değildir; insanın kendini ve dünyayı yeniden anlamlandırma yolculuğudur. Bir eğitimci olarak sınıfta her yeni yüzle karşılaştığımda, her öğrencinin farklı bir hikâye, farklı bir öğrenme biçimi taşıdığını görürüm. İşte bu noktada görüşme tekniği devreye girer — çünkü öğrenmenin kalbinde her zaman iletişim vardır.
Bu teknik, yalnızca bilgi toplamak değil; öğreneni anlamak, düşünce süreçlerini çözümlemek ve öğrenmeyi kişiselleştirmek için güçlü bir araçtır.
Görüşme Tekniğinin Pedagojik Temeli
Pedagojik açıdan bakıldığında, görüşme tekniği öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı anlam kurma sürecidir. Sokratik öğretim geleneğine kadar uzanan bu yöntem, “doğruyu söylemekten çok, doğruyu düşündürmek” üzerine kuruludur.
Bu nedenle görüşme tekniği, yalnızca bilgi aktarımını değil, düşünme becerilerini geliştirmeyi de hedefler. Öğretmen burada bir “bilgi aktarıcısı” değil, bir “rehber” konumundadır.
Öğrencinin verdiği her yanıt, yeni bir soru doğurur; her soru, düşüncenin yeni bir katmanını açar. Bu etkileşim, öğrenmenin dinamik bir süreç olduğunu hatırlatır.
Görüşme Tekniğinin Temel Özellikleri
1. Etkileşime Dayalıdır
Görüşme tekniği, tek yönlü öğretim anlayışını reddeder. Karşılıklı konuşma esasına dayanır. Öğrenci aktif katılımcıdır; öğretmen ise süreci yönlendiren kişidir. Bu etkileşim, öğrencinin kendini ifade etme becerisini güçlendirir ve öğrenmeyi daha kalıcı hale getirir.
2. Bireysel Farklılıklara Saygı Duyar
Her öğrenci farklı bir öğrenme stiline sahiptir. Görüşme tekniği, bu farklılıkları anlamak ve öğrenme sürecini buna göre şekillendirmek için etkili bir yöntemdir.
Öğretmen, öğrencinin bilgi düzeyini, düşünce yapısını ve duygusal tepkilerini görüşme aracılığıyla daha iyi analiz eder. Bu da öğretimde özelleştirilmiş bir yaklaşım sağlar.
3. Eleştirel Düşünmeyi Teşvik Eder
Görüşme, sadece bilgi ölçmek değil; düşünceyi derinleştirmek için vardır. Öğrenciye yöneltilen açık uçlu sorular, onu kendi düşüncelerini analiz etmeye iter.
Bu noktada öğretmen, bir “sorgulayıcı” değil; düşünceyi yapılandıran bir “fasilitatör” rolündedir.
Örneğin “Bu konuda ne düşünüyorsun?” yerine “Bu düşünceye nasıl ulaştın?” sorusu, öğrencinin bilişsel sürecini ortaya çıkarır.
4. Geri Bildirim Odaklıdır
Görüşme tekniği, anında geri bildirim sağlayan bir yapıya sahiptir. Öğrencinin verdiği cevap, öğretmenin rehberliğinde şekillenir. Bu sayede yanlış öğrenmelerin önüne geçilir, doğru düşünme biçimleri pekiştirilir.
Ayrıca öğrenciler bu süreçte öğrenme sorumluluğunu üstlenir. Çünkü her yanıt, öğrenme sürecinin bir parçası haline gelir.
5. Öğrenmeyi Derinleştirir
Yüzeysel bilgi aktarımı yerine, kavramsal derinliği esas alır. Öğrencinin yalnızca “ne bildiğini” değil, “nasıl düşündüğünü” de açığa çıkarır.
Bu özellik, görüşme tekniğini özellikle proje tabanlı öğrenme, rehberlik çalışmaları ve nitel değerlendirme süreçlerinde vazgeçilmez kılar.
Öğrenme Teorileri Açısından Görüşme Tekniği
Öğrenme teorileri ışığında bakıldığında görüşme tekniği, özellikle yapılandırmacı öğrenme yaklaşımıyla uyumludur.
Jean Piaget ve Lev Vygotsky gibi kuramcılar, öğrenmenin sosyal bir etkileşim içinde geliştiğini vurgular. Vygotsky’nin “yakınsak gelişim alanı” kavramı, görüşme tekniğiyle doğrudan ilişkilidir.
Öğretmen, öğrenciye sadece doğru bilgiyi vermez; onun öğrenme sürecine “kılavuzluk” eder. Bu süreçte bilgi, konuşma yoluyla birlikte inşa edilir.
Toplumsal Boyut: Görüşmeden Öğrenmeye
Görüşme tekniği yalnızca sınıf içi bir yöntem değildir; aynı zamanda toplumsal öğrenmenin de anahtarıdır.
Bir toplum, ancak birbirini dinleyerek, anlamaya çalışarak gelişebilir. Bu nedenle bu teknik, bireysel olduğu kadar toplumsal bir öğrenme kültürünü de besler. Dinleme, sorma, anlamaya çalışma — bunlar hem iyi bir öğretmenin hem de sağlıklı bir toplumun temel becerileridir.
Sonuç: Öğrenmenin Kalbinde Diyalog Vardır
Sonuç olarak görüşme tekniğinin özellikleri, yalnızca pedagojik bir araç olmanın ötesindedir; bu teknik, insanın öğrenme biçimini dönüştürür.
Her soru bir keşif, her cevap bir öğrenme fırsatıdır.
Bir öğretmen olarak asıl görevimiz, öğrencinin zihninde “bilgi” değil, “merak” uyandırmaktır.
Şimdi durup düşünelim: Biz, öğrenmeyi konuşmalarla mı inşa ediyoruz, yoksa sessizliklerimizle mi kaybediyoruz?